21 Aralık 2013 Cumartesi

XXX

Kar şiddetle rüzgarla büyük bir kırgınlıkla
vardı gece yarısı dağlarına. Gelemem artık yanına.
Ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla .

Sayfa :42  / Fotoğraf : Ulaş Metin - Balat Kasım  2013 


19 Aralık 2013 Perşembe

Çizginin Ötesine Geçmek

Bir boğuşma, bir savaş verme hali .. Öyle anlar var ki, çizginin ötesine geçmeyi deli gibi istiyor insan.  Bazen de o çizginin ucuna gelip, cevapsız sorularla boğuşmaktan kendini alamıyor . Peki neydi bir insanı bu kadar dağıtan, sayısız parçalara bölmek isteyen şey neydi?

Belki de her şey, bir kabullenme süreci..  Böylesi zamanlarda insan kapalı bir kutu.  Dünya yansa, insanın umrunda değil.. Her şey geçip gitsin,dünya kendinden geçsin de ,kimse dokunmasın kabuğumuza .Kimse dürtmesin, soluk alacak kadar düşünmeye ihtiyacı oluyor  insanın. Düşündükçe anlıyor ki, bazı şeyler solukla değil, gecikmiş gerçeklerden ibaret olduğunu. Bazen düşünüyorum, ne kadar kör olabiliriz ,ya da  geciktirdiğimiz bu gerçekleri daha ne kadar saklayabiliriz . İnsanın ruhu yeter mi bu duruma ? Her şey bir kandırılmayla başlıyor . Kendi kendimizi eşip, kendi kendimizi  kandırıyoruz. Yırtıcı bir şey bu ! Yok olanı var saymak, benliğimizde bir insan yaratmak, sonra da gerçeklerin dayanılmaz derinliği içinde avutulabilmeyi beklemek. Ah bu insanın kendisine yaptığı en ağır şey belki de. .. Her şey geçer, her şey unutulabilir de,  insanın içindeki şu  ses, derin  bir hesaplaşmaya davet eden,sürekli çağıran, kendimizi anlatmamız için bizi bir sınırdan geçirmek isteyen şu ses.. 

Her şey bağışlanmayla sona erecek biliyorum. Bir yolu olmalı, insanın ruhunu hafifletmesi için. İçindeki çağrıları durdurması, bırakılan boşlukları  için, ruha teslimiyet yaşatması lazım. Işığı ve gölgeyi ,yaşamı ve toprağın nemini , bir zamanlar içimizde olan o ferahlığı,en saf haliyle  geri yaşatmak istiyor . 

Tüm bunları yapabilecek enerjilere sahibiz aslında. Biliyorum  her şey bağışlanmayla sona erecek...  

Birhan Keskin dediği gibi ;

"bağışla kendini artık onu da
bırak gitsin.
bırak gitsin." 

Siz bilmem ama, benim içimi kesiyor bu dize.  Soluk soluğa..

Özetle bazı  anlardan, bazı zamanlardan, bazı çok zamanlardan o kadar çok sıkıldım ki. 

Dur artık Gamze ! 

17 Aralık 2013 Salı

Psikolog Cenk Erdem'le Aşk Üzerine

Cenk Erdem'i Lila Downs konserinde tanımıştım.   Elinde Pablo Neruda'nın "Aşk Şiirleri" kitabı vardı. Şimdi okurken düşünüyorum da, böyle hissedip aşkı bu denli anlatmanın yolu şiirden geçiyormuş demek ki  :) Bir de çok samimi bir enerjisi  vardı. Sevdik yani kendisini. 
Röportaj'a gelince ,eğer aşk buysa, insana bunları hissettirebiliyorsa,  demek ki şuan aşık değilim diye söylenmekten de kendimi alamadım :) 




Aşık olmak için uygun zaman ve mekan var mıdır hakikaten?

Hesapla kitapla aşık olunmaz, hiç beklemediği anda aşık olur insan. Aşık olmak için uygun zaman ve mekan da yoktur, ama aşık olmaya hazır olmak vardır. Aşık olmaya hazır hissetmediğimiz ama buna rağmen kalbimizin birine tutulmaya ihtiyacı olan zamanlar da belki olsa olsa yanlış zamanlar olabilir. Bazen Rihanna’nın şu meşhur şarkısı We Found Love'da söylediği gibi “hiç umut olmayan bir yerde de aşkı bulabiliriz” üstelik. Aşk gelecekse hiç sormadan gelir velhasıl.

İnsan aşık olduğunu nasıl anlar? Belirtileri nelerdir? 

Aşık olduğunda heyecanlanır insan, keyiflenir. Beynin kimyası değişir, serotonin salgılar, içi içine sığmaz. En kestirme yoldan antidepresan gibidir aşk, kederi alır, hayata katar aşk. Yaşama şevki artar insanın, güzel uyanır, güzel algılar dünyayı. Üstelik bu kişinin güzelliğine de yansır. Aşk güzelleştirir. 

Kadın ve erkeğin aşkı yaşama biçimi arasında ki fark nedir? 

Kadın ve erkeğin sadece hormonları değil, beyinlerinin yapısı bile farklı. Erkeklerin cinsel iştahları kadınlardan daha yüksek, kadınların romantik değerleri çok daha fazla. Bir erkek ve bir kadının ilişkide değer verdikleri ne varsa, birbirinden temelde çok çok farklı. Erkek sahip olmayı seviyor ama sahip olduktan sonra bir süs gibi kenara koyuyor kimi zaman, kadınsa sahip çıkılmaktan hoşlandığı gibi, daha çok ve tutarlı bir ilgi bekliyor aşkta.

Aşk kaç gün/yıl/ay sürer? Sonsuz mudur yoksa?

Gerçek aşk içimizde, kime aşık olmak istersek, o kişiye o anlamı yüklemek aslında en büyük gücümüz ve canımız ne kadar isterse o kadar aşığız. Ancak bilimsel tarafta beyinde salgılanan oksitosin bile işin içine giriyor. Alıştığımız kişiye bir süre sonra oksitosin salgılamayınca ilgimiz azaldığı gibi, aşık olup ayaklarımızı yerden kesen kişiye hissettiğimiz o coşkular da, serotonin düzeyinin normale dönmesiyle yavaş yavaş kayboluyor. O düzey yaklaşık 1 yıl içinde normale dönüyor hem de. Ama ben aşka inanıyorum, kalbe inanıyorum. İşimiz sadece hormonlara, beyin kimyasallarına kalacaksa, gönlümüze ne düşüyor?. Yeter ki gönlünüz sevmeye açık olsun, aşka inansın aşk hayat demek, uzun yıllar da sürebilir ve çok güzel büyüyebilir.

Kavuşamadığında aşk büyür mü? Neden? Ne oluyor o arada mesela?

Doğu kültüründe kavuşamadığında aşk büyüyor ama o zaman aşk mı sayılır tartışılır. Sana acı veren, seni üzen her neyse bence aşk değil. O zaman işin içine başka patolojiler giriyor. Aşk yükseltir insanı, içine bahar dolar. Kimi zaman zaaflarımız, halledemediğimiz meseleler ve kendi arızalarımız yüzünden de birilerine tutulabiliyoruz, işte o zaman aşk sağlıksız büyüyor ve kara sevda oluyor.

Aşk için ‘ten uyumu’ başrol müdür? 

Beynin kimyasıydı, ten uyumuydu, bunların hepsi modern zaman bahaneleri. Aşk insanın aklını öyle bir alır götürür ki, kimi zaman, sizin bile daha önce yan yana geleceğinize ihtimal vermeyeceğiniz tarzda birilerine bile aşık olabilirsiniz. Söylediğim gibi aşkın hesabı kitabı olmaz, oluyorsa da o aşk değildir zaten.


Seks aşkı ateşler mi? Hızlı mı tüketir?

Seks elbette işe yarar, en azından yine şu meşhur beyin kimyasalları işin içine girer ve kısa yoldan mutlu olur insan ama tek başına yeterli değil seks. Gönlü ihmal etmemek en önemlisi, sevgiyi ifade etmenin çiçek gibi yolları var, emek var, kıymet vermek var, paylaşmak var, şefkat var, anlayış var, değer verdiğini hissettirmek var. İşin tuhaf tarafı seks ilkeldir ve aşkın diğer öğeleri şefkat ve sevgi ile uyuşmaz. Sevgi, şefkat ve seks beraberce yaşanabiliyorsa ayrıca harika olur. Ancak sadece tenini arzuladığınız birine sırtınızı dönüp yatarsınız, şefkat ve sevgi duyduğunuz birine sımsıkı sarılır da yatarsınız, hatta belki uyumaz sabaha kadar izlersiniz onu…

Çiftlerin çift olabilmeleri kimyalarının tutmasına mı bağlıdır? Sâhi, kimya nedir?

Bahsettiğim gibi elbette bizim farkında olduğumuz ve farkında olmadığımız bir sürü dengeler var işin içinde. Çift olmakla ilgili üreme içgüdüsü ile genetik havuzu en farklı kişiye tutuluyor olmak bile zannettiklerimiz dışında da dengeler olduğunu gösteriyor. Özellikle kendimizde olmayanı seviyoruz, ideal kendimizi seviyoruz ya da bir başkasında. En çok bizden farklı olanı seviyoruz. Geçmişimizle ilgili yaralarımızı saracak birisi olabiliyor farkında olmadan tutulduğumuz. Oksitosin bile aşka çağırıyor ama en önemlisi gönül istiyor, hepsi bu.

Aşk ateşten gömlek midir gerçekten? Neden?

Kişi aşık olduğunda ideal kendine tutuluyor çoğu zaman ve bu yüzden de kişiyi olduğu gibi algılamak yerine, istediği gibi algılıyor. Bu yüzden bir süre sonra o meşhur” büyü bozuluyor “ hikayesi, aslında kişiyi olduğu gibi algılamaya geçince yaşanıyor. Kişi aşık olduğunda karşı taraftaki arızaları da görmeyebiliyor bu yüzden aşka cesaret etmek gerekiyor, en çok aşık olduğunuz kişi en çok güvenebileceğiniz kişi olmayabilir her zaman.

Herşeyi affederse aşk, aşk olur mu? 

Bu kişin yaşına, yaşadıklarına ve ihtiyaçlarına göre değişebilir. Tüm istediği hayatı paylaşmak olan biri, sevgilinin ihanetine bile göz yumabilir. Kimi zaman tutkuyla aşık olduğunuz biri için, kişi kendi değerlerinden vazgeçebilir. Ama gerçek aşkta sevgililer birbirlerine akarlar, birbirlerini güzelleştirirler. Karşılık beklemek elbette yoktur ama sadece bir taraf diğerine akacak olursa, bir süre sonra yatağı kurur, daha fazla veremez ve aşk biter hatta veren taraf tükenir gider. Aşk ne olursa olsun iki kişiliktir, sadece tek tarafın zaafı oluyorsa, artık aşk olmaktan çıkmıştır.


Röportaj: Ebru Yılmaz 

8 Aralık 2013 Pazar

Farklı Beklentilerle Bir Arada Olmaya Çalışmak

Farklı  beklentilerle bir arada olmaya çalışmak.. Bazen bir yolu olmalı diyor insan, eşit olmayan koşullarda da aşkın yaşanılabileceğine inanmak istiyor . Duygularımızın başkaları tarafından kirletilmesine izin vermeyip, saklamak için bir savaş hali içinde yaşayıp duruyoruz. Bazen de  olmuyor, bir yerde insanız ve kendimizi o kutudan çıkarmayı en çok  " kendi benimiz" istiyor .Bazen de "kendi benimiz" bir düşman gibi karşımız da duruyor .Bu döngü içinde yaşamak, insanın insana yaptığı en büyük işkencesi. 

Belki de her şey, bir kabullenme hali. Belleğimiz bazı şeyleri, unutmak istemediği durumlarda, iyileştirme sürecini zorlaştırıyor. Derin bir acı süreci sunuyor insana. Bir çok düşünceyle savaş verme hali. Bir çok düşünceden, sağ çıkabilme zamanları. Ne gecenin ne de gündüzün insana yetmesi . Kendin gibi olana dokunabilmek için avutulabilmeyi  beklemek. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamak için,ya da hangi doğrudan ya da hangi yanlıştan geçtiğini anlamak için, bir çok düşünceden geçiriyor insan kendisini. Sorgulama durumu da, bir başka  duygu hali. Yaşadıklarımızın bir karşılığı olmalı diyor insan. Hayatın geçiciliğini,yaşanılan şeylerin yok sayılmasını kabul edemiyor.  Belki de işin sırrı, bazı şeyleri kabullenmekten geçiyor .Nasıl bir işkence ruh hali bu, insanın kendisini unutmaya ve kabullenmeye çalışmaya zorlaması.  Oysa bir uçurum değil miydi bu yaşadığımız, o uçurumdan isteyerek atlamadık mı ? Sonunu bile bile..

Bazı geceler iki kat çoğalıyor insan. Zamanın geçip gittiğini, başkalarını hayatımıza dahil edip, ( bir anda ) sonra bir yanılsamadan ibaret olduğunu anlıyoruz. Hiçlik duygusu gibi bir şey bu . Aynı tadı bırakıyor bence .

Bazen  bir yanıt bekliyor insan. Geniş taze bir soluk gibi. Bütün zihni boşaltıp, ruhun derinliklerinde gezinmek istiyor .

Ah bazen her gün yeni bir gün, bazen her gün gece. İçimizden geçip giden dünyayı, sanki yaşamın içindeymişiz gibi, kendimizi bir sınırdan geçiriyoruz. 

Belki de bir sonlara ihtiyacımız var bizim. 

Kendini serüvenleştirme Gamze ! 

http://www.youtube.com/watch?v=fzXY9iYQG5g