Bazen insan kendini öyle bir yerde buluyor ki sormayın . Bir çığlık atıp, kaçsam da kurtulsam, diye iç geçiriyor. Bazen de kaçılmıyor işte , o karmaşıklığın içinde yani tam merkezinde kala kalıyorsunuz . Kendinizi çekip çıkarmanız bir an meselesi ...
Hayat birbirini kovalayan, zincir halkaları şeklinde yaşamımızı oluşturuyor . Ne diyor Sezen Aksu, "bazen daha fazladır her şey , bir eşikten atlar insan. " Böyle çoğalan anlarda , bir çok yol çıkıyor insanın karşısına . O yola girip girmemek için , derin bir süzgeçten geçiriyor insan kendisini. . Belleğinde dolaşan milyonlarca soruyla karşı karşıya gelebilme durumları , bir çok sorudan sağ çıkabilme zamanları . Yaşanan bütün bu kararsızlıklara rağmen , o yola isteyerek ve bilerek giriyoruz . İşte burada tercihlerimiz yönlendiriyor bizleri..
Kolay olmuyor sonrası tabi. Ruha dokunan her bir cümleyi , dokunmanın ötesine geçtiğimiz zamanları, yadsıyamadığımız her bir görüntüyü unutmak için verilen bunca çaba , bunca suskunluğun , biçimlendirmeye çalıştığın sınırlarını,birer birer ellerinle toplamaya başlıyorsun. Düştüğünde sana eşlik eden tek şey ruhun ve ellerin oluyor .
Her şeye rağmen , yarın doğacak bir güneş var, ve binecek bisikletlerimiz. Yaşamın özünü ve bize sunduklarını , ne olursa olsun kucaklamak lazım. Sonuçta yaşam, bir yer de bitecek ve neresinden yakalayabildiysek şanslı hissedeceğiz kendimizi. Böyle düşünüp, böyle yaşamak lazım bazen, yadsıyamadığımız bir çok şeyi , zehri biraz akıtabilmek , ruhu hafifletmek için bazen itiraf etmeliyiz. Bence bazı günleri itiraf günleri olarak kabul etmeliyiz. Ruhumuzun buna bu denli ihtiyacı var !
O halde bir yerde başlamak lazım ..
Ben ona Paul Celan'ın dilinden seslenmiştim ;
"Sana rastladığımda benim için hem tensel hem ruhsal olandın. Bu ikisi birbirinden asla ayrılamaz "