7 Haziran 2014 Cumartesi

Zeka Saçmaydı .

Nasıl bir yola girdim ki ah anlatamam şimdi . Doğru cümle yok ,doğru sözcük yok. Çıkılmaz bir döngü bu , aynı sesler arasında yuvarlanmak , aynı sözcükler içinde birbirine çarpmak . Sürekli bir komutlar yaşatarak , ruha iyi gelen şeyin ne olduğunun derinine inerek ilerlemek .. Her düşüncenin ardından , soru işaretlerini cevaplamaya çalışmak ... Hissedilen bir şey var oysa . İnsan ömrü hayatı boyunca kaç defa hissedebilir böyle , var olanı yok sayabilir ! , sayısız düşünceden vazgeçebilir.
Yaptığı hatalarının farkında ola ola devam edebilir.Bağımlı ruh hali bu. Sanki bir vakumun içindeymiş gibi, sürekli insanı içine sürükleyen bir şey var. Çıkış yolunu bildiği halde , yanlış yoldan çıkmayacak kadar insanı tutan bir şey var. Bence insana en ağır gelen şeylerden birisi de , kendi kendini ortada bırakmak , arada kalmak , düşüncelerin dengesizliğine uğramak içinden çıkamamak. Doğru ve yanlışlardan sıkılmak , nedir doğru , nedir yanlış ? Neye göre , kime göre ...

Ne demişti Virginia Woolf ; Söylenmeye değer tek şey duygulardı, içten gelenlerdi. Zeka saçmaydı. İnsan içinden geleni söylemeliydi yalnızca.”


Hissettiğimiz gibi yaşayamadıktan sonra, sözcüklere sansür koyma hali yaşatarak , en önemlisi belleğindekileri söyleyemedikten sonra , ah bu sorgulamalar art arda ... 
Gecenin gelip gitmesiyle, insan bazen efkarlanabiliyor , yaşam da böyle işte .. Hep bir gelgit durumu sunuyor. Kör bir heves bırakıyor ama biz yine de mutlu bitirelim.


Ne de olsa , uyanmak için bir çok sebebimiz var . O kadar güzel sebeplerimiz var ki , hepsi için "koş Gamze koş ! :)

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Minnie Riperton - Loving You

Hani uzun zamandır görmediğiniz birisine rastladığınızda , kendi kendinize söyleniyorsunuz ya   "ne kadar özlemişim" duygusu vardır .   İşte bu şarkı da öyle , dinlemeyeli o kadar çooook olmuş ki , bende böyle bir etki yarattı  ..


Hadi, Minnie sabaha kadar la la la la la  desin :)


7 Nisan 2014 Pazartesi

Durumlar Böyle .



Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa ! Bir çığlıkla başlamak,içimi rahatlatacak heralde.

Bazen insan, ince biz çizgide gidip geliyor , çizginin dışına çıkacak diye ödü kopuyor . Deli gibi isterken , deli gibi  istememeye itiyor kendisini. Bir zamanlar duvarlarda, her yer gördüğümüz "Ne olur geri dönme" yazısı aklıma geldi . 

Şimdi bende, canhıraş bir şekilde sesleniyorum .  N'olur !

İnsan neden salt bir şekilde içinde ki sevgiyi gösteremiyor . İnsanı bu kapalılığa iten ne ?
Olduğun gibi görün, diyen Mevlana değil miydi ?  Sadakat ve iyi niyet duygusu, var oluşumuzun derinliklerinde yenileniyordu. En son yıllar önce,iyi niyetin getireceği güzelliklere olan inancımı kaybetmiştim ki,yeniden anladım her şey bellekte dolanan iyi niyet sayesinde yeşeriyordu . Bu yüzden, çevremizde dolaşan kötülüklerden bu denli koşarcasına kaçıyorduk.Bazen yaralı bir hayvan gibi kaçıyorduk, istemeye istemeye hemde, uzaklaşmanın bu kadar zor olduğunun farkında ola ola , bunun için bir adım atıyorduk. Tüm bu uzaklaşma çabaları , daha yakına, çok yakına gitme isteği uyandırıyordu içimizde. 

İnsan içinde ki ,özleme duygusuna engel olamıyor , güzel ve unutulmayan bir koku gibi sürekli burnumuzun ucunda ve biz onu deli gibi içimize çekmeye çalışıyorduk. Avutmayı çok iyi yapıyorduk biz,hissettiğimiz her bir hissi görmezden gelip,belleğimizde dolaşan milyonlarca soru işaretini ve kendimizi arka plana atabiliyorduk. 

Ne başarılı insanlardık. Pehh ! 
  
Dip not : Kaç Gamze ! 



1 Mart 2014 Cumartesi

Seveceksin Diye Ödüm Kopuyor - Cansu Karagül


Yeşilçam filmleriyle büyüyen nesildik.
Çok sevenlerin sonunun ince hastalığa tutulduğunu sanmamız bundandı.

Sevmeyi çok sevip de, iş kahır çekmeye geldiğinde vınnn diye tüymeyi seçen bir nesildik biz. Aşkı filmlerde, kitaplarda, şarkılarda sevdik. Tıpkı bir sureti sever gibi. Hiç pisliği yok tabii. Temiz iş, bittiğinde olay mahallini terk edersin. Çok çok etkisi sürer biraz belki. Durağa gelip indiğinizde, zil çalıp da derse girdiğinizde, ofisteki masanızda yerinizi kaptığınızda, sofraya oturup yemekten bir lokma aldığınızda, iki tek attığınızda, yahut alelacele bir sevişmeden sonra geçer. Hiçbiri değilse, uyuyup uyandığınızda  geçer ve steril hayatınızın suret-i mutluluğuyla yaşamaya kaldığınız yerden devam edersiniz.
Asla bizim suçumuz değildi aslında. Bize sevmeyi yanlış öğretmişlerdi. Biraz da biz kendi yorumumuzu katıp kendi mealimizi yaratmıştık. Ondandı hep, yeryüzündeki insan sayısı kadar farklı sevme biçimi vardı. En iyi ihtimalle bulacağımız, kendimizinkine en yakın olanıydı. Yolumuz uzun ve dikenli tellerle doluydu. Belli ki daha gidecek çok yolumuz, çekilecek çok çilemiz vardı. Yanlış istasyonlarda inip, yanlış gemilerin ardından el sallayacaktık daha. Birilerinin omzunu yanlış anlarda dürtükleyecektik “kalk, geldik” diye. Kim bilir belki de bazen usulca uzanıp yanına yatmak varken doğru insanların, “kalk, yerine yat” diye en tatlı uykularından uyandıracaktık bilmeden.
Aslında biz de istemezdik aynı kulübün kaybedenleri olmayı da, vazgeçmiştik işte bir noktada, bir şey gelmezdi elden.. Kahır Mektubu’nun yirmi dokuz dakika yirmi dokuz saniye sürdüğünü öğrendiğimizden beridir soluğu “seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli”nde alır olmuştuk. Yetişmemiz gerekirken durmaksızın bir yerlere aceleyle, hele ki kaçırmamak için debelerken kendimizi vapuru bir dakikayla, kim sevecekti sevmek bir ömür ve sevişmek bir dakika sürerken.. Gülten Akın iyi demişti, “Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” diye.
Bir kısmımız hiç anlamamıştı ya, bir kısmımız da yanlış anlamıştı sevmeyi işte. Astigmat kalplerimiz yakına girmeye çekinir olmuştu. Yakınlar uzak, uzaklar daha da uzakken iyiydi. Yakın mesafe bozardı bizi.
Bir fetişizm haline büründürmüştük el yordamıyla aşkın kendisini. Hiçbir konuda uzlaşamasak da vardı buluştuğumuz tek tük ortak payda. Ah Muhsin Ünlü’nün de dediği gibi, aşkın, “Bir topluluğun fotoğraf çekildikten sonra dağıldığı an” olduğu konusunda hemfikirdik hepimiz. Zaten acelemiz de yok muydu? Kim uğraşacaktı tanımakla, alışmakla, avuç içlerinin kokusunu özlemekle? Sonunda hepimizin kaderi aynıydı. Biraz yontulmuşlar, “Aysel git başımdan ben sana göre değilim” diyecekti; saf öküzler, “sorun sende değil, bende”. Böyle böyle, gel zaman git zaman yetinir olmayı öğrendik fotoğrafın yahut acının kendisiyle.
Sahi, sevmiş miydik gerçekten birini yoksa duvardaki fotoğraflarla avunur mu olmuştu ne vakittir gönlümüz? Kusursuz aşktı birinin varlığındansa yokluğunu sevmek. Herkes sığardı değersiz hayatımıza da, en değerlimize yer kalmazdı. Herkes taht kurardı kalbimizin en güzel yerinde de, O’nun payına ayakta gitmek düşerdi nedense. Direksiyon bizde olursa hakimiyetimizi kaybetmeyiz sanırdık. Öyle ya, küçükken az mı çekmişti kulağımızı annemiz. Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey varsa, o da yaralanmamak adına vazgeçmeliydi insan bazen en tatlı oyunlardan bile. Düşüp dizini kanatırsan üstüne bir de dayak yerdin çünkü. Öyleyse kâfiydi, her gece resmini öper de yatardık, ne çıkardı..
Sevmenin bu biçimi makbul sandık. Zaten bir kadın bir erkeği, bir erkek bir kadını “bu biçim” sevmişti bir kere. Bizden geçmişti aşk işte..
Belki hiçbiri, belki de hepsiydi. Belki hepsi yalnızca birer bahaneden ibaretti.
Yeşilçam filmleriyle büyüyen nesildik. Çok sevenlerin sonunun ince hastalığa tutulduğunu sanmamız bundandı. Bal gibi de korkar olmuştuk bir insanı gerçekten sevmeye. Hele bir de yoğurttan yandıysa dilimiz, süt bile içemezdik artık.
Hayat sevince güzeldiyse de, acıya aşina olmaya ne gerek vardı şimdi? Acılara tutunmak yerine anılara tutunmak yeğ idi yazmaya aşık Kafka gibi. “Sevmeyi beceremiyorum” demek yerine, “yanımda yürüyordun Milena. Düşünsene, yanımda yürümüştün.” demek daha afili gelirdi kulağa hem. Ha Kafka’nın mektubun alıcısına duyduğu aşk, ha boyacı Halil’in köşkün sahibinin kızı Meral’in duvarda asılı duran resmine olan aşkı..
Bulup yitirmektense güzel oyuncağı, ebediyen sahip olmaya çalışırdı bencil insanoğlu. Bu aşk kimseyle kimse arasında değildi, arzu nesnesiyle arzulayan kimse arasındaki bir şeydi sadece. Mesele her zaman “bizden” ibaretti dolayısıyla. Ne hakla araya girmeye kalkışırdı birileri kendini sevginin sahibi sanıp da..
Türk sinemasının kült filmlerinden “Sevmek Zamanı”nda (1965) ne güzel de özetlemişti Metin Erksan her şeyi: 
Meral: “Resmimin yerine ben seveceğim seni. Artık ben varım.”
Halil: “Hayır hayır. İstemiyorum seni. Benim dünyama girmeye kalkma. Merhametsizce yıkarsın onu. Resmin benim kendimden bir parça. Bırak ben onu seveyim. Sen sevmek isteme beni, senin ellerini tutmak istemiyorum. Sonra çekersin o ellerini benden. Ben resmine aşığım, ölünceye kadar da onu seveceğim.”
* Başlık Güllü'nün "Ödüm Kopuyor" şarkısından bir cümle.







22 Şubat 2014 Cumartesi

Yalnızca bu kez.

Bazen insan kendini öyle bir yerde buluyor ki sormayın . Bir çığlık atıp, kaçsam da kurtulsam, diye iç geçiriyor. Bazen de kaçılmıyor işte , o karmaşıklığın içinde yani  tam merkezinde kala kalıyorsunuz . Kendinizi çekip çıkarmanız bir an meselesi ... 

Hayat birbirini kovalayan, zincir halkaları şeklinde yaşamımızı oluşturuyor . Ne diyor Sezen Aksu, "bazen daha fazladır  her şey , bir eşikten atlar insan. "  Böyle çoğalan anlarda , bir çok yol çıkıyor insanın karşısına . O yola girip girmemek için , derin bir süzgeçten geçiriyor insan kendisini.  . Belleğinde dolaşan milyonlarca soruyla karşı karşıya gelebilme durumları , bir çok sorudan sağ çıkabilme zamanları . Yaşanan bütün bu kararsızlıklara rağmen , o yola isteyerek ve bilerek giriyoruz . İşte burada tercihlerimiz yönlendiriyor bizleri.. 
Kolay olmuyor sonrası tabi. Ruha dokunan her bir cümleyi , dokunmanın ötesine geçtiğimiz zamanları, yadsıyamadığımız her bir görüntüyü unutmak için verilen bunca çaba , bunca suskunluğun , biçimlendirmeye çalıştığın sınırlarını,birer birer ellerinle toplamaya başlıyorsun.  Düştüğünde sana eşlik eden tek şey ruhun ve ellerin oluyor . 

Her şeye rağmen , yarın doğacak bir güneş var, ve binecek bisikletlerimiz. Yaşamın özünü ve bize sunduklarını , ne olursa olsun kucaklamak lazım. Sonuçta yaşam, bir yer de bitecek  ve neresinden yakalayabildiysek şanslı hissedeceğiz kendimizi. Böyle düşünüp, böyle yaşamak lazım bazen, yadsıyamadığımız bir çok şeyi , zehri biraz akıtabilmek , ruhu hafifletmek için bazen itiraf etmeliyiz. Bence bazı günleri itiraf günleri olarak kabul etmeliyiz. Ruhumuzun buna bu denli  ihtiyacı var ! 

O halde bir yerde başlamak lazım ..

Ben ona Paul Celan'ın dilinden seslenmiştim ;

"Sana rastladığımda benim için hem tensel hem ruhsal olandın. Bu ikisi birbirinden asla ayrılamaz " 

23 Ocak 2014 Perşembe

İç Ses

Hayat bazen, bazı saatlerde insana beklenmedik gerçekleri bir anda bir tokat gibi önüne seriveriyor . Kalıyorsunuz sadece . Nedenler ve niçinler, aklınızın almadığı milyonlarca soru hem belleğinizde, hem de odanızda dolanıyor oluyor.  Dolandıkça bir kez  daha soruyorsunuz, sordukça bir kez daha sinirleniyorsunuz.

Bir vazgeçişi temsil etmek istiyoruz. Ardından avunmanın, milyonlarca halini yaşatmak istiyoruz kendimize. Güçlü olmayı ve bu dengeyi kurmayı , ah bu komutları hep kendi kendimize veriyoruz. Sanki bir komutlar dizisinde yaşıyoruz. İçimizdeki sesi yönetemiyoruz belki de .Bu hayatta en zor olan şeylerden birisi de,  insanın içindeki sesi yönetebilmesi . Bunu bütün profesyonelliği ile yapabilen kadınlara hayran oluyorum, formülü ne acaba ? Bu bende hep bir merak uyandırmıştır ?  :)   Benim içimde ki sesim, yani ; 

İç ses 'im diyor ki ; Bu bahsi kapat ! 


Didem Madak   Ah'lar Ağacı şiirinde ne güzel demişti ;

"İç ses, diye söylendim 
Ve ah dedim sonra, 
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim. "

Neyse, gecenin  en güzel tarafı  hem Didem Madak'ı anmak oldu ,hemde şuan tanıştığım harika bir müzikle ilerliyorum ben.  Dinleyin  bence :) 


https://www.youtube.com/watch?v=g5NfwZRBrKE

11 Ocak 2014 Cumartesi

Erkekler neye aşık olur ?

Okurken aman allahım dedim, ki bu yazıyı okurken yatağımda yatıyordum.Sabah sabah tokat gibi. Öpesim,sarılasım geldi bu kadına . Hayatı boyunca, iyilik kavramıyla yaklaşımlarda bulunmuş ve kendisine sunulan tek şey, kötü niyetten başka bir şey olmamış.. En gerçeği anladığında ise, stratejilerle  savaş verme halinde... 

Bu kadın çok haklı  ! 

Tutku ruha egemen olduğunda,saplantılar devreye giriyor.  Strateji ruhla boğuşuyor ! :) 

https://eksisozluk.com/entry/39572785


Erkekler neye aşık olur ?

gençlik, güzellik, iyilik, saflık, anaçlık, dürüstlük, şirinlik, gizem, az konuşmak, çok konuşmak, seksilik, cinselliğe düşkünlük, tutkulu sevişme, dokunulmamışlık, başarı, gurur, fedakarlık, güçlü olmak, muhtaç olmak, sahiplenmek, özgür bırakmak...

bütün bu sıfatları yaşamış, denemiş, her durumda bulunmuş biri olarak söyleyebilirim ki; hiçbiri değildi. hatta birbirinin tam zıttı olan nice sıfatlar, bende aynı anda suçlanacak birer özellikti. yani her şey sevilmemek için bahane oldu.

yeni yıl itibariyle 30 yaşındayım, ve yaşadığım ilişkilerden bir tanesi bile başarılı olmaz mı inanamıyorum.

gençliğin önemli olduğunu yeni düşünmeye başladım.ama 20'lerimdeyken de kimseye uygun değildim çünkü fazla gençtim ya da onlar bana bağlanmayacak kadar gençti. ama 30'umda fazla yaşlıyım. 
mesela 24'ümdeyken, 28 yasındaki flörtüm beni 32 yaşında bir kadın için terkedip onunla evlendi, ama 30'umdayken 35 üstü adamlar için bile yaşlıyım, çünkü genç arıyorlar. bir optimum yakalayamadım yani.

güzellik meselesi daha fena. hayatım boyunca çok güzel olmam, ayrıca karşımdaki erkeğin tipi olmam gerektiğine inandım. ama aşık olduğum bir adam benimle 2 hafta çıkıp eski sevgilisine döndüğünde bunun bir işe yaramadığını anladım. adamın hayallerini süsleyen kadın tipinin birebir kopyasıydım, benden vazgecip geri döndüğü kız arkadası da benim dolayısıyla adamın tipinin tam tersi. diyeceksiniz ki zaten senden önce o varmış, ama ben varken ve biz mutluyken ama ben tipi değilken karsısına hayallerindeki tipte bir kız cıkınca beni onun için terkeden erkek oldu. yani hep kaybeden taraftayım nedense. üstelik hep bu söylenir ama gerçekten güzel bulunurum genel tarafından. 

iyilikse mesele, hep ama hep aynı şekilde terkedildim. sen çok iyi bir kızsın ama... iyi de değil sadece; kibar, düşünceli, fedakar, nazsız, tripsiz, kaprissiz biriyim. ne hediye bekledim hayatım boyunca, ne pahalı yerlerde yemek yemeyi. hesabımı bile hep ben ödedim. yemek yaptım, bulasıklarını yıkadım. el ustunde tuttum sımarttım. karısmadım. kıskandım olmadı kıskanmadım olmadı. aradım sordum olmadı, arayıp sormadım ilgisiz davrandım hiç olmadı. bu da değil.

saf ve el değmemişken sorumluluk alamıyorlardı, birileriyle birlikte olduktan sonra da ben mükemmeldim ama kıskanclık ve mazimdeki erkekler yüzünden bana baglanamıyorlardı.

cinsellik konusunda masum ve cekingenken ruhsuz olmakla suclandım, atesli bir hatun için bırakıldım. ateşli bir hatunken de saf biri için terkedildim.

bir insan hem durust oldugu için, hemen sonra baska biri tarfından durust olmadıgı için terkedilir mi? ben edildim. zaten aşık değillerdi.

üniversitedeyken kariyerli bir kadın için terkedildim, kariyer sahibi olunca evde oturan biri için.

serbest bırakıp kıskanclık yapmayınca sahiplenmiyorsun diye, tam tersini yapınca beni boguyorsun diye.

yalvarıp yakarınca bırakmasınlar diye gurursuz oldum diye suclandım, gidersen git dediğimde de onun için mücadele etmemekle.

kusurlarını tamamıyla kabullenince özgüvensiz adamlar gitti, bende kusur arayan ve asagılayan acımasız insanlara dönüştü. ama eleştirince de saygısız ve huysuz oldugum için terkedildim.

her şey tam yolundayken de heyecan kalmadı veya baglanmaya hazır değillerdi.

görüyorsunuz ki bunların hiçbiri mesele değil, önemsiz ayrıntılar.

erkekler ruha aşık oluyor, ama gercek değil, yansıtılan ruha. veya benden iyisini bulur beni bırakır korkusuna.

hayatımda iki kez bana aşık olundu, ikisine de iyilik kısmında anlattıgımın tam tersini yaptım. nazlandım, triplendim, sucladım, aşağıladım, vazgecilmezler gibi değil hiç umrumda değiller gibi davrandım. yani hep kendime layık bulmadıgımı ve yetersiz olduklarını hissettirdim.hatta ikisini birbiriyle aldattım ve bunu ikisine de söyledim, işine gelirse diye. hiç şaşmadı ve deli gibi aşık iki adam cıktı ortaya.

şimdi ben delirmeyeyim de kim delirsin?

üstelik yeteneksiz, paragöz ve sürekli prenses muamelesi bekleyen, vasat güzellikte ve bir sürü dezavantajı olan bir arkadasım, birlikte oldugu flört ettiği tüm adamları eşekten düşmüşe cevirdi. parmagında oynattı, hem unutulmadı, hem de muthiş saygı duyuldu.

şimdi tum tecrubelerime dayanarak genç kardeşlerime bunun sırlarını açıklıyorum. adım adım.

öncelikle peşinize takmanız, kafasına girmeniz lazım. elde etmeye uğraşır ister ve bunu açıkça yaparsanız, ilerde başınıza kakılır. yapabileceğiniz tek şey olabildiğince bakımlı ve güzel olup bakışlarınızı kullanmak. güzel olmayan ama onlarca erkeğin peşinde koştuğu kadınlara bir bakın, bakarlar. herkese her şeye gözlerini dikip bakarlar. bakın kardeşim, o bakışlarınızı çözsün. siz baktıkça bakmıyorsa başkasına bakın. gözlerinizi asla kaçırmayın. hem özgüven demektir, hem meydan okuma, hem de seks bir şey.
bakın adeta öküzün trene baktığı gibi. 

başlangıçta düzgün, mantıklı, mesafeli, iyi niyetli davranın, ama yüz göz olmayın. arızalar onun sizden hoşlandığını ve çaba gösterdiğini anladığınız anda başlasın. yavaş yavaş, ürkütmeden.

sessizlik, manalı gülümsemeler, gizem, sorularına gülümseyerek ve manalı bakışlarla cevap vermek her zaman işe yarar. az konuşun bazen gülümseyin.

telini geç açın, bi arayınca açın bi arayınca açmayın, çok isteseniz de durduk yere mesaj atmayın o atsın, o arasın, çaba göstersin.

mesajına bir gülücüklü, bir gülücüksüz, bir sıcacık bir mesafeli, bir uzun bir kısa cevap verin, hatta bazen vermeyin. tedirgin edin

hiçbir şey için hevesli görünmeyin, öyle bir hale getirin ki o sürekli plan yapan sürpriz yapan ve sizden onay bekleyen konumuna düşsün farkında olmadan.

hiçbir sıkıntınızı açıkça söylemeyin.mesajlar verin. paranoyak olsun. ses tonunuzla oynayın, bir şeye kızınca soğuk konuşun ve o düşünüp bulup bu mu bu mu diyene kadar asla açıklamayın. yakalarsa kısaca onaylayın, yakalayamazsa sizi anlamamakla suçlayın.

geçmiş davranışlarını inceleyin, kodlarını çözün. herkesin bir yumuşak karnı vardır, buraya oynayın. iltifat etmeyin, kuşku duysun, özgüveni zedelensin, suçu hissetsin. ama bunları hep tatlı tatlı yapıyoruz.

fedakarlık yapmayın, o yapsın. mecbur kalmadıkça yemek yapmak, evini toparlamaya kalkmak, onunla görüşmek için fedakarlıklar yapmak çaba göstermek kesinlikle hatadır. içinizden gelse de kendinizi tutun. çünkü öyle yaptığınızda onu kafeslemeye ve kendinizi beğendirmeye çalıştığınızı düşünecektir.

son anda ettiği hiçbir teklifi kabul etmeyin, mecbur kalsın bir kaç gün önceden plan yapıp dolayısıyla heyecanlanıp çaba göstermek zorunda kalsın. ve sizin kabul edip etmeyeceğinizin gerginliği olsun. 

ilk mesajı atmayın, ilk selamı vermeyin, 2 o aradı 1 ben arayayım yanılgısına asla düşmeyin. anahtar kelime, çabayı o gösterecek.

hesabı ödemeye asla kalkışmayın, ama fazla yiyip içmeyin. ödemeyi çok isteseniz de kendinizi tutun, bunu yapmayın. bir yemeğe tenezzül edecek kadar çingene olduğunuzu değil, bir yemeği büyütmeyecek kadar özgüvenli ve değerli olduğunuzu düşünür. yani yemek kahve ne ki diye düşündüğünüzü düşünsün.

sen hayatımın kadınısın vs. moduna girince erken oldugunu ima edin, sevindirik olmayın, fazla yüz vermeyin. anında sıkılıp farklı davranmaya başlıyorlar

evlilikten ilişkiden bahsedince hevesli görünmeyin, sizi savaşıp çabalayıp ikna ettiğini ve onun istediğini düşündürün.

aynı evde yaşama, ailesiyle tanısma, evlenme vb hayalleri o kursun, o söylesin. yine de pek yüz vermeyin.

boyunduruğu altına girmeyin, kıskanmasın diye çaba göstermeyin, açıklama yapmayın. kıskansın, kıvransın.

ufak ufak restlerle başlayın, işe yarayınca daha büyüklere doğru gidin. onların da bir numaralı taktiği bu, sınırları zorlayın.

yatakta bencil olun. o yapmadan asla oral seks yapmayın, hatta o yapınca bile yapmayın. sürekli tedirgin olsun rahatsız olur mu, kırar mıyım, midesi bulanır mı vs vs. ona bunları hissettirin. tepki gösterirse de ben yapamam, karşılık içinse sen de yapma zaten deyin. sizin bir un yapmanız umuduyla yapacaktır. oral seksi yapması bana yapılmasından daha zevkli benim için, ama erkekler için bu bir teslimiyettir. ona yapılması da güç gösterisidir, bu fırsatı ona vermeyin. yenilgiye uğratın.
fantezilerini yaşayacak bir sürü kadın bulabilir, ama kendini boşverip de mutlu etmeye çabaladığı kadına aşık olur.

bencillikle suçlarsa evet bencilim deyin.

bırakın size ve ilişkinize yatırım yapsın. hemen aşık olur da duygularınızı verirseniz, veya hemen yatarsanız, veya en berbatı yatıp aşık olursanız bittiniz. game over, geçmiş olsun. en iyisi o her şeyini verene dek ikisini de vermemek.

sorun şu ki erkekler emin olmak istemezler, biz isteriz. onlar güven beklemez, biz bekleriz. kazanmakla kaybetmek arasında kalmalılar; yani mesela küstünüz ve aramıyorsunuz, sizin onu umursamadığınız mı yoksa umursayıp gururdan aramadıgınız mı belirsizdir ya, erkekler bu durumda hep ikinci şıkka inanırlar ve imkansızı oldurmaya çalışırlar.

çok kızınca iletişimi tamamen kesin. tehdit de etse, bir dha aramam da dese sessiz kalın. mutlaka çözülecektir.

çok beğendiği uğraş verdiği şeyleri asla aşağılamayın, ama asla taktir de etmeyin. önemsemeyin, gündeme getirmeyin.

size olumsuz ve saygısız ne yaparsa aynısının bir adım fazlasını yapın. unutmayın, siz onun gibi yapmaya kıyamazsanız bunu taktir etmez, sömürür. 

ondan bagımsız planlar yapın, boş olmayın, hep meşgul olun.

aradıgında en fazla 10 dakika konusun, sonra cok işim var modunda kapatın. hayatınıza saygı duysun.

butun gun seni düşündüm, şöyle heyecanlıyım böyle aşığım triplerine asla girmeyin. emin olamasın sevginizden aşkınızdan. o söyleyince bir süre sonra söyleyin, emin olamasın seviyor da söylemiyor musunuz, yoksa sevmiyorsunuz da kırmamaya mı çalışıyorsunuz.

hatta evlenme teklif etse bile şebelek şebelek evet aşkımmmm moduna asla girmeyin. soğukkanlı olun, düşüneceğim deyin, şüpheli yaklaşın zaman isteyin. siz kararsız kaldıkça o daha çok ister.

yanında fazla mutlu ve sevgi dolu davranmayın. hep uzaklara dalın, hep kafanızda bir şeyler olduğunu düşünsün, yoksa aynı şeyi o yapacak, dikkat.

vermeyin vermeyin vermeyin. ne sevgi, ne ilgi, ne başka bir şey. siz vermeyin o alsın.

geçmişle ilgili bilgi vermeyin. erkekler ilk de olmak istemez, ikinci de üçüncü de beşinci de. zamanı gelene kadar öğrenmesin. hatta zamanı gelince de öğrenmesin. çünkü aşık değilken ilk olmak istemez aşık olduktan sonra niye ilk değilim diye hesap sorar, eline bilgi vermemek en iyisi.

her zaman her şartta kafanızı bozarsa gideceğinizi bilsin. siz değil o korksun sizi kaybetmekten. zaten kaybetmekten korktugunuzu belli ettiğiniz anda bittiniz, geçmiş olsun.

sorunlarınızdan bahsetmeyin sorunlarını dinleyin ama yardım etmek için çırpınmayın akıl vermeyin.

istekli olduğunuzu hiçbir konuda belli etmeyin. o istesin o planlasın, siz kenarda soğukkanlı bir şekilde durun.

yaklaşın, kaçın kaçın, yaklaşın, yine kaçın kaçın kaçın.

asla pahalı bir hediye almayın. o ucuz bir hediye alırsa veya almazsa memnuniyetsizliğinizi belli edin surat asın. eğer size değer veriyorsa şartlarını zorlayıp alabileceğinin en iyisini almak ister, çünkü hediye almak erkekler için bir güç gösterisidir.

bütün bu iğrençlikleri yapmazsanız size çok iyisin der, gider bunları aynen yapan başka bir kadına kul köle olur. acı gerçekler bunlar, maalesef.

evet iğrençlik diyorum, çünkü hayatım boyunca bunları yapmayı reddettim, içimden geldiği gibi tam tersi davrandım, ve hep gözyaşı döküp yalnız kalan ben oldum.

iki defa aynen böyle davrandım, ikisi de beni yıllarca unutamadı, gözyaşları, evlenme teklifleri vs vs 

okuyan erkekler, sinir olduğunuzun farkındayım ama bir düşünün bakalım aşık olup da acı çektiğiniz unutamadığınız kadınlar çoğunlukla böyle davranmıyor muydu? bizi böyle yapmaya siz mecbur bırakmadınız mı.

son olarak tüm bunları yaparken öyle zekice öyle tatlı yapın ki, sizi suçlayamasın bile. asıl sır burda, çok gururlu, çok çaresiz, sevginizle onurunuz arasında gidip geliyormuş gibi, arada kalmış gibi davranın. kıyamasın. sefkat duysun, sizi mutlu etmeye uğraşsın. ne kadar çok uğraşırsa o kadar zor vazgeçer."