12 Kasım 2012 Pazartesi

Neşe Yaşın - Bir Şeyler Yapabilmek

Arabayla o trafik ışığında her duruşta onu hatırlardım. Bir kez tam da o noktada onun hakkında konuşmuştuk çünkü… Aynı arkadaşımla birlikteydim yine ve ışıkta beklerken belki de ortak bir bellek dürtüsüyle birden ondan söz açtı yine… O zamandan sonra çoktan uzaklaşmıştı içimden ve düşüncemden ama garip bir biçimde o eski sızıyı hissettim yine... Hastalandığını öğrenmek iyice burdu içimi. Neyse ki önemsiz bir şeymiş.

Belli belirsiz bir özlemle karışık bir adaletsizliğe uğramışlık duygusuydu aslında o an boğazımı yakan. Birisiyle ilişkimizdeki o çok karmaşık süreçler bir yana tabii ki... Onu her hatırladığımda bir kör kuyuya çekilme hissi olmuştur hep. Uyurgezer gibi yaşadığım zamanlarda beni körlük içinde yürüten gözbağları ve içimdeki sayısız düğüm... Sonradan çözdüğümü sanıp rahatladığım kendi tarihime uzanan kökleri vardı bu ilişkinin... Olabilecek en kötü biçimde, asla unutulamayacak bir şiddetle sonlanmıştı. Başka türlü de bitemezdi zaten.

Bazen düşünürüm, gerçekten yaşamak zorunda mıyız bunca gönül kırıklığını diye? Kendi ruh sakarlığım için hayıflanır dururum. Hayatın sırrını çözmüş gibi duran, çevreye mutluluk görüntüleri yayan insanlara takılır aklım… O görüntüler gerçek midir yoksa bilmediğimiz bazı gizli acıları olabilir mi onların da?

Günlük ihtiyaçların tatminine yönelik, haz ve keyif odaklı, geçmişe dair suçluluk duyguları ve gönül kırıklıkları, geleceğe dair kaygılar ve korkular taşımayan bir yaşam mümkün müdür gerçekten?

Şehirdeki geçmişimin işte böyle bir bir acı ve mutluluk haritası vardır benim. Şehri dolaşırken birden beliriverir geçmişte oralarda yaşanan bazı anların görüntüleri. Bazense sadece bir duygudur ziyarete gelen…

Bellek, biraz da yalnız gezenlerin arkadaşıdır. Başkalarıyla konuşmadığın zaman iç sesinle diyalogdasındır çünkü... Bazı insanların uyguladığı, belleğin ağırlığından kurtulma yöntemi budur belki de... Hep bir harala gürele içinde olmak, boş gevezelikler, gündelik hedeflere yoğunlaşmak… Dışarının gürültüsü nedeniyle içindeki sesi işitmemek…

Hayatın bazen kederli bazen de neşeli bir tonu vardır kuşkusuz… Kedere teslim olmamak için direnmek ne olursa olsun neşeyi aramak en iyisidir. Bazı anlar öylesine ağırdır ki ne kadar uğraşsan da pek hafifletemezsin onları işte…

Yine de her durumda kendini iyileştirebileceğin ilaçları vardır hayatın… Bazı arkadaşların melek kanatları bulunur. Seni alıp uçurmaya hazırdırlar her zaman… Dünyanın mutlandırıcı görüntüleri ve tatları iki adım ötededir. Onların önüne seni acıtan görüntüleri dikersen iflah olmazsın tabii ki. Ağzındaki zehirli tadı tükürmezsen dünyanın en güzel tatları fayda etmez.

Üzüntü kaynakları da sonsuzdur. Gazeteyi, televizyonu açman yeterlidir birkaç tanesine ulaşman için. Toplumsal sorumlulukla davranıp eylemlilik içinde olabilmek bir iyimserlik aşısıdır. Koşullar ne kadar kötü olursa olsun onları değiştirmek için bir şeyler yapıyor olmak iyi gelebilir insana…

Bir grup içinde olmak bir amaç için çabalamak güzeldir de kişilikler ve insan ilişkileri hep sorundur.  Hırslar, kıskançlıklar, bencillikler, sinsi rekabetler devrededir çoğu zaman. İnsan olma serüveni ile ilgilidir her türlü çetrefil iletişim problemi. En demokratik görünen gruplarda bile sorundur insan ilişkileri… Ne yapsan olmaz. Dışarıda çok ciddi meseleler dururken içerdeki kişilik sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalırsın çoğu zaman.

Bir ideal uğruna savaşıyor imajı veren pek çok insanın aslında başka kişisel çıkar hesapları olduğunu fark edersin kimi zaman. Tutarsızlık anlarında iyice sırıtır bu… Pek çok ülkede sivil toplum kuruluşlarının bir bölümü parayla kirletilmiştir ne yazık ki… Saraybosna ve Gazze’de açıkça görmüştüm bunu… Herkesin içi yanarak yaptığı yardımların kimilerinin ayrıcalıklı hayatlara sahip olmasına hizmet ettiğinin bariz işaretlerini…

Kahraman bildiğimiz pek çok kişiye yakından bakınca düş kırıklığına uğrayabiliriz. Gizli kahramanlarla doludur ama dünya.

Her türlü gruba aidiyetten, bir başka insanla resmi ya da resmi olmayan bağlayıcı sözleşmelerden kaçınmak bir kibir hali gibi algılanıyor kimi zaman… Benim için daha çok da bir korunma güdüsüdür bu. Hepimizin kişisel tarihinde sayısız düş kırıklığı vardır. Birden, şehrin bir yerinde birilerinin canımızı nasıl acıttığını hatırlayıveririz işte.

Bu dünyaya yenilmemeli onu değiştirmek için hep birşeyler yapabilmeli insan. Bunun için sayısız araç vadır. Edebiyatın da böylesi sihirli dokunuşları olabiliyor kimi zaman.

11.11.2012 -Yeni Düzen Köşe Yazısından


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder